Turizm İş-Kolunda Emek Yağması
Dr. Ercan Yavuz
ATO İşçi Sağlığı ve İşyeri Hekimliği Komisyonu Üyesi
Turizm sektöründe çalışanlar için 14 Temmuz 2025 tarihinde yasa değişikliği yapıldı. Bu değişikliğin altındaki gerçekliği kavrama ve bilme uğraşı içinde derinleşmenin ve dünyayı dönüştürebilmenin imkanını yakalayacak yöntemin ‘kök hücresi’ni bulmamız lazım. Ki bu; ‘metaların kerameti’nden (emek-değer yasası) başka bir şey değildir.
Günümüz Türkiye’sinde birçok sol muhalif akımın dahi siyaset çizgisini hukuk devletinin ve insan haklarının savunusuna indirgemiş olması, ‘yasa/hukuk’ üzerine Marksizm perspektifinden doğru birkaç söz söylemeyi kaçınılmaz hale getirdi.
“Burjuvazinin hukuk hayali işçi sınıfının içinde bulunduğu durumu bütünüyle ifade etmeye yetmez. İşçi sınıfının kendisi, şeylere ancak kendi gerçeklikleri içinde, hukuksal renklerle boyanmamış gözlüklerle bakarsa, bu durumu tam olarak tanıyabilir. Hukuksal renklerle boyanmamış bakış açısı ise tarihsel maddeciliktir: Marx materyalist tarih anlayışıyla, insanların bütün hukuksal, siyasal, felsefi, dinsel vb. düşüncelerinin, son tahlilde onların ekonomik yaşam koşullarından, ürünleri üretim ve değişim tarzından geldiğini tanıtlayarak işçi sınıfına bu iş için yardım etmiştir.”
(Karahanoğulları O., Marksizm ve Hukuk, Ank. Ünv. Siyasal Bilgiler Fak. Ank. Ünv. SBF Dergisi, 2002, Cilt: 57,Sayı.02).
Hukuk, neredeyse değil, öyle ki: Adeta burjuva toplumun kurucu ögesi olmuştur. İngiltere’de 1819 yılında ‘İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası’, 1802 yılında kendisi de bir işveren ve parlamenter olan Sir Robert Peel’in girişimiyle ‘Çırakların Sağlığı ve Morali Yasası’ ve yine 1833 yılındaki ‘İngiliz Fabrikaları Yasası’ da ‘işçi sağlığının kurucu ögesi’ olarak çalışma koşullarını iyileştirmeyi, iş kazalarını önlemeyi amaçlamıştır! Bizim bu taraflara gelirsek, ‘işçi sağlığının kurucu ögesi’ olarak; madenlerde çalışanların güvenliği ile ilgili 1869 yılındaki ‘Maadin Nizamnamesi’nden 10 Eylül 1921 tarihindeki ‘Ereğli Kömür Havzası Maden İşçisinin Hukukuna İlişkin 151 Sayılı Kanun’u görebildiğimiz gibi, süreç içerisinden günümüze kadar gelen ‘1475 Sayılı İş Kanunu’ ve buna bağlı çıkartılan İşçi Sağlığı ve Güvenliği mevzuatı ile ‘4857 Sayılı İş Kanunu’ ile müstakil olarak tanımlanan ‘6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nu görmek mümkün olur. 14 Temmuz 2025 tarihinde de turizm sektöründeki işçilere yönelik bir hukuk kuruldu.
Ancak hukuktan yola çıkarak maddi dünyayı açıklamak mümkün değildir. Tersine hukuksal ‘ifadeleri’, ‘değerlendirmeleri’ maddi hayatın çelişkileriyle, üretici güçlerle üretim ilişkileri arasındaki çatışma ile açıklamak gerekir... Ve Marksizmin hukukla temel derdi, dünyaya hukuksal bakışın, dünyanın hukuksal algılanmasının eleştirisidir.
(Karahanoğulları O., Marksizm ve Hukuk, Ank. Ünv. Siyasal Bilgiler Fak. Ank. Ünv. SBF Dergisi, 2002, Cilt: 57,Sayı.02).
‘Hukuk söz konusu olduğunda Marksizmin temel uğraşı hukuksal dünya anlayışının eleştirisi olmuştur’. Marx, esaslı bir yöntem olarak kullandığı mübadele ilişkileri yöntemini toplumsal ilişkilerin kökenini araştırmak için kullandığı gibi hukuksal ilişkileri açıklamak için de kullanmış ve daha da ileriye giderek: Meta mübadelesinden köken alan hukuk’un sınıfsız toplum yolunda sönümleneceğinden söz etmiştir. (Pasukanis, E., B., Genel Hukuk Teorisi ve Marksizm, İletişim Yayınları, 2002, sayfa: 9-10)
O halde; Marksizm ve hukuk dendiğinde yapılabilecek temel saptama, dünyanın hukukçu bakış açısıyla açıklanıp anlamlandırılabileceğinin reddedilmesi olmalıdır. N.I. Ziber ve Buharin tarafından hukuk; ‘İktisadi olayların oluşumunun tipik bir örneğini dile getiren zorlayıcı kurallar toplamından, hayatın olağan gidişinden sapmaları önlemeyi ve bastırmayı hedefleyen bir toplamdan başka bir şey değildir... hukuk, belli bir toplumun, toplumsal ve iktisadi ilişkilerini yansıtan ve egemen sınıfların devlet iktidarı tarafından, bu ilişkileri onaylamak, düzenlemek ve sağlamlaştırmak için konulup korunan zorlayıcı toplumsal kurallar sistemidir.’
(Pasukanis, E., B., Genel Hukuk Teorisi ve Marksizm, İletişim Yayınları, 2019 Birinci Baskı, sayfa: 50, Dip not: 14)
Şöyle de diyebiliriz: Hukuk kapitalist üretim ilişkilerinin içinden doğru çıkıp ve yine onun yeniden üretiminde ya da sürdürülmesinde rol oynar.
Sınıflar dedik! Fakat işçiyi-çalışanı-iş göreni-iş vereni görüp de bir sınıfa ait olduğumuzu göremez isek; boş bir soyutlamadan bahsetmiş oluruz. Ve bu soyutlama düzeyindeki ‘insanın’ başına da somut bir şey gelmez..
Sınıf mücadelesinde hukuk nedeniyle sömürülmez, hukukun da belirleyeni olan ekonomi-politik tercihlerdir bizi sömüren, emeğimizi yağmalayan. Eğer bir şeyi adıyla çağıracaksak: Turizm iş kolundaki işçi(ler) için ortaya çıkacak iş kazaları ve meslek hastalıkları ile bunlara bağlı ölümlerin ‘otopsi raporunda’ ‘kapitalist sistem’ yazılacaktır.
Sosyal Güvenlik Kurumu'nun (SGK) Haziran 2024 verilerine göre, turizm sektöründe kayıtlı 1,5 milyon çalışan bulunuyor. Ancak bu rakam SGK kaydı olan işçilerin rakamı. Turizm sektöründe kayıt dışı çalışan işçi sayısı ise 2 milyon. Ve bu duruma bilerek göz yumuluyor. Turizm sektöründe çalışanların büyük kısmını üniversite öğrencileri oluşturuyor ve bu öğrenciler ise kısa süre SGK’lı olduklarında bursları kesileceğinden gönüllü olarak sigorta girişleri yapılmıyor.
3,5 milyon turizm işçisi, tatilcileri ‘mutlu’ etmeye çalışırken acaba kendileri ne halde olduklarına yakından bakmaya çalışalım.
Kadın çalışan sayısı erkeklere oranla diğer iş kollarından daha fazla olan turizm işkolunda, ‘emek yağması’ saldırısının alt başlıkları: Devamlı çalışma çoğu çalışan için geçerli değil, turizm sezonunda çalışma imkanı varken ölü sezonda aynı şekilde iş güvencesi bulunmuyor, çalışma saatleri genel olarak 3 vardiya şeklinde değil 2 vardiya şeklinde, 8 saat yerine 12 saat çalışma şeklinde düzenleniyor, 10 günlük iş haftası 11 saatlik işgünü, hafta tatili kullanımı için çalışılması gereken süre 6 günden 10 güne çıktı, hak ettikleri hafta tatilini 7. gün değil 11. gün kullanabilecekler, hafta tatilinde çalıştırılan işçilere fazla çalışma ücreti ödenmeyecek, çalıştıkları süre ‘kısa süreli’ çalışma olduğundan işsizlik sigortası alamayacaklar...
Yeri Gelir Sınıf Mücadelesi Hukuk Aracılığıyla Da Sürdürülür Elbette!
Ancak; hukukun içinden çıktığı toplumsal ilişkileri gizleme ve örtme yeteneğini, eleştirilerimizin darbeleriyle zayıflatarak gerçeğin gerçek bilincine doğru yol almalıyız.
Bu Yasa; Anayasa ile güvence altına alınan dinlenme hakkının yok edilmesidir ve dinlenme hakkı hükmüne ve eşitlik ilkesine aykırıdır.
Bu Yasa; Türkiye tarafından onaylanan uluslararası sözleşmelere aykırıdır.
Bu Yasa; hafta tatili hakkına ve dinlenme hakkına açık bir saldırıdır ve diğer sektörlere de sirayet edebilir.
Bu Yasa ile; turizm işkolunda çalışma düzeni daha da keyfileşti. İyice kuralsız hale geldi.
Bilindiği gibi İş Kanunu’nda geçmişte yapılan başka bir değişiklikle günlük çalışma süresinin 11 saate çıkarılmasını sağlayan denkleştirme süresi diğer işçiler gibi 2 ay değil 4 ay süreyle uygulanıyor.
Diğer bir ifadeyle 4 ay boyunca günde 11 saat çalışma yasal hale geliyor.
Yeni düzenlemeyle birlikte turizm sektöründe artık 10 günlük iş haftası ve 11 saatlik işgünü düzenine geçilmiş oldu.
Tüm bunlar; Turizm Bakanı’nın turizm patronu olduğu ülkede şaşırtıcı değil! Patron esnek ve kuralsız çalışma istiyor! Bize düşense haftayı 7 günden 10 güne çıkaran bu yasanın iptali için örgütlenmiş sınıfsal tepkilerimiz ile AYM’ye gitmek.
Bu yazıya olan katkılarından dolayı Dr. Levent Koşar'a selam olsun.