6331 Sayılı Yasanın 10. Yılında Türkiye’de İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Sempozyumu

Paylaş:

Dr. Arif Müezzinoğlu 

 

2011 yılında yapılan 4. İşçi Sağlığı Kongresinden 11 yıl sonra, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Sempozyumu düzenlendi. “6331 Sayılı Yasanın 10. Yılında Türkiye’de İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Sempozyumu”; Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Türk Dişhekimleri Birliği (TDB), Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) ve Türk Tabipleri Birliği (TTB) tarafından 11-12 Kasım 2022 tarihlerinde Ankara’da, İnşaat Mühendisleri Odası Teoman Öztürk Salonu’nda yapıldı.

Düzenleme Kurulu adına Dr. Metehan Akbulut, Uluslararası Çalışma Örgütü Türkiye Ofisi Direktörü Numan Özcan, DİSK Genel Sekreteri Adnan Serdaroğlu, KESK Eş Genel Başkanı Şükran Kablan Yeşil, TDB II. Başkanı Dt. Burak Saran, TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz ve TTB II. Başkanı Dr. Ali İhsan Ökten sempozyumun açılış konuşmalarını yaptı. Ökten, konuşmasında tutuklu TTB Merkez Konseyi Başkanı Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın mesajını da okudu.

İki gün boyunca “İşçi Sağlığı ve İş Güvenliğinin Ekonomi Politiği”, “İşçi Sağlığı ve Güvenliğinde Yaşanan Sorunlar ve Nedenleri”, “Salgınlar Çağında İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği”, “İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Alanının Gündem ve Mücadele Alanları”, “İşçi Sağlığı ve Güvenliğinde Nasıl Bir Mücadele?” başlıklı oturumlarda alanında uzmanlardan oluşan 25 kişi konuştu. Oturumların sonlarında salonun katılımıyla birlikte tartışmalar yürütüldü. Son olarak “Nasıl Bir İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Sistemi/Modeli” başlıklı bir forum ile yürütülecek mücadele ele alındı.

Neden ölüyoruz? Nasıl ölüyoruz? ve Nasıl önlenir? sorularının cevaplarının verildiği konuşmalarda özetle şunlar anlatıldı; sermaye birikim rejiminin taşeron ve güvencesizlik üzerine yükseldiği ülkemizde sendikal haklar, işçi sağlığı ve iş güvenliğinde kamusal bir anlayış, kıdem tazminatı hakkı, yaşamın gereklerine uygun bir asgari ücret, insana yakışır bir çalışma ortam ve koşulları ve güvenceli çalışma, ortadan kaldırılmaktadır. Sermaye ortalama büyümeden daha hızlı büyürken, emek ortalama büyümenin çok altında kaldı. Türkiye büyüyor ancak asıl üretici güç olan işçilerin büyümeden aldığı pay azalıyor. Sermaye gelirleri 2 yılda, emeğin 2 katı kadar arttı. 2 yıl içinde emeğin pastadaki payı 11,6 puan azaldı. Covid-19, yüksek enflasyon ve ekonomik kriz, bölüşüm ilişkilerini kötüleştirdi. Pandemi ve yüksek enflasyon emeğin payını keskin biçimde düşürürken bölüşüm ilişkilerinin daha da kötüleşmesine yol açtı. Yüzde 25,4’lük emek payı son 20 yılın en düşük düzeyi anlamına geliyor.

Sonuçta; Bir yandan piyasaya açılan bir İSG yapılanması, diğer yandan örgütlenmeleri ve anti-demokratik olarak engellenen sendikaların elinin kolunun bağlanması, meslek oda ve birliklerinin piyasanın aktörleri haline getirilmesine karşı çıkılması gerekir. Taşeronlaşma ve güvencesiz çalışma ilişkileri devlet ve sermaye ilişkisiyle temel birikim politikası olmuştur ve piyasa temelli İSG hizmet alımı yasanın temel ruhudur. Sermaye açısından iş sağlığı ve güvenliğinin ekonomi-politiği, rekabet ve birikime engel olmaması üzerinedir. Ama aynı zamanda, kendisi, rekabet ve birikimin sağlanabileceği piyasa ilişkileri içinde yer almaktadır.

Kamusal bir işçi sağlığı ve iş güvenliği alanı yaratmak için bütünlüklü bir sistem gerekmektedir. Bunun için; özgür ve demokratik bir sendikal örgütlenmenin önünü açmaktan uzak 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu yeniden düzenlenmeli, özgürlükçü ve katılımcı bir demokratik düzenleme gerçekleştirilmelidir. İş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin uygulamada denetlenebilmesinin tek yolu, sendikalar eliyle demokratik denetim sistemlerinin oluşturulmasıdır. Ancak bu şekilde yukarda oluşturulmuş mekanizmaların işletme düzeyinde etkin olması sağlanabilir.

Taşeron ve güvencesiz üretim sisteminin tamamen yasaklanması ve/veya ciddi denetim ve sınırlama getirilmesi için yine samimi, etkin bir mücadelenin toplumsal yaşamın her alanında verilmesi gerekmektedir. Sağlık, güvenlik ve çevreyle ilgili özerk-demokratik bir kurumsal yapının sendikalar, meslek oda ve birlikleri ve üniversiteler ile oluşturulmasının politikasının yaratılması ve ısrarcı bir çabanın gösterilmesi gerekmektedir.

İşçi sağlığı, işyeri sınırları ile fabrikaların dört duvarı arasına sıkıştırılacak bir sorun değildir. İşçi sağlığı ve iş güvenliği sorunu işyeri hekimlerinin ve uzmanların, sadece iş yerinde çözebilecekleri teknik bir konu olarak ele alınsa da asıl olarak ana gövdesi üretim ilişkileri temelinde tartışılması gereken bir konudur. İşçinin kapitalist üretim sürecindeki yeri ve kapitalistle giriştiği alışverişte emek-gücünün satışı veya kiralanmasında yapılan “resmi” ve gayri resmi sözleşmede işçi; emek-gücünün değeri olarak talep ettiği değer onun ertesi günü aynı dinçlikle işe başlaması için gerekli metaların değerine denk düşen bir ücret talebinin yanında çalışma koşullarını içerir.

Kamuda yaşanan İş Kazası ve Meslek Hastalıklarının sayısı bilinmemektedir. Dolayısıyla nedenleri, sektörlere göre dağılımları gibi soruların cevapları bilinmiyor. Bildirimlere rağmen, kamuda yaşanan iş kazası ve meslek hastalıklarına dair veriler SGK istatistiklerinde yer almıyor/görünmüyor. İSİG ile ilgili yürürlükte olan kanunların çatışması önemli bir sorundur. Kamuda istihdam edilen toplam çalışan sayısı: 4,877,270, 4-1/c kapsamındaki aktif sigortalı sayısı: 3,188,540. Kamuda çalışanların %65,4’ünün maruz kaldığı iş kazaları ve meslek hastalıkları görünmüyor, bilinmiyor. Bu görünmezlik ve bilinmezlik, kamuda İSİG’in ihmal ve ‘’istismarına’’ neden olmaktadır. 6331 sayılı İSG Kanununun bazı maddelerin 31/12/2023’te yürürlüğe girecek olması ‘’Kanun ertelendi’’ algısı oluşturdu. Buna bağlı olarak İSİG hizmeti sunulmuyor, bütçe ayrılmıyor, denetlenmiyor. İşyeri hekimi, işgüvenliği uzmanı ve işyeri hemşiresi görevlendirmesi yapılmıyor. Kamunun hiyerarşik yapısından kaynaklı sorunlar var. Klasik İSİG çalışanı-işveren ilişkisi yok, amir-çalışan ilişkisi devam ediyor. Görevden alınma, yaptırıma maruz kalma kaygısı ile mesleki bağımsızlık ve etik ilkeler korunamıyor. Tespit-öneri defteri dolduramama, ihbar etme yükümlülüğünü yerine getirememe vs. gibi sorunlara ek olarak çalışanlar tarafından aksaklıklar bildirilmiyor.

Covid-19 krizinin çözümünün sadece sağlık ile ilgili bir sorun olmadığı, sorunun insan hakları açısından ele alınması gerektiği, ayrım yapılmadan her insanın koruyucu ve tedavi edici işlemlere ulaşmasının devletler tarafından sağlanması gereken bir sorumluluk olduğu belirtilmiştir.

Tıpkı 1840’larda yaşanan toprak tahribatı, açlık ve salgınlar arasındaki ilişkide olduğu gibi bugün de küresel ısınma, tatlı suların yok oluşu, ozon tabakasının incelmesi, ormansızlaşma, toksik maddelerin hızla yayılımı, türlerin yok oluşu, genetiği değiştirilmiş organizmaların (bakteri ve virüslerin) kontrolsüz biçimde üremesi ve bunların yol açtığı salgın hastalıklar, küresel kapitalizmin (yeni emperyalizmin) uluslararası şirket ağlarıyla inşa edilen gıda ve üretim sistemlerinin emek ve doğal kaynaklar üzerindeki sömürü ilişkilerinden bağımsız anlaşılamaz.

Asıl hedef salgınların oluşumunu engellemektir. Salgın oluştuktan sonra “mucizevi” aşıların keşfi bir sonraki salgına kadar bir problemin çözümüne olanak sağlar. Emekçilerin sermayenin sunduğu seçenekler arasında seçim yapmadıkları, seçeneklerini kendilerinin oluşturduğu “yeni bir dünyada” salgınlar bir felaket olarak karşımıza çıkmayacaktır

Türkiye’de pandemi döneminde neler yaşadık? Uzun süreli ağır koşullarda çalışma, güvenli çalışma koşullarının sağlanmaması, özel koşullar dikkate alınmadan yapılan görevlendirme ve yasaklamalar, özel sağlık kurumları ve Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimlerinde (OSGB) işten çıkarmalar, ek ödemelerde ve nöbet ücretlerinde yapılan kesintiler, ASM’lerde maaş kesintileri, kamuda uygulanan idari izin genelgesinin uygulanmasında sağlık emekçileri için kısıtlamalara gidilmesi vb. nedenlerle sağlık emekçileri kendilerine yeterince sahip çıkılmadığını hissetmişler bu da iş stresini artırmış ve tükenmişliğe neden olmuştur. Sağlık çalışanlarının işleri üzerindeki kontrolü ciddi şekilde zedelenmiştir.

Beş örgütün işçi sağlığı ve güvenliği alanındaki birlikteliğinin önemini bir kez daha gösteren Sempozyum sonrasında; ortak çalışma grubu oluşturulması, işçi sağlığı ve güvenliğine ilişkin model tartışmalarının derinleştirilmesi ve sempozyumda önerilen V. İşçi Sağlığı ve Güvenliği Kongresi’nin örgütlere önerilmesi kararlaştırıldı.