Sorular ve Yanıtlar

*Türk Tabipler Birliği’nin  açıkladığı vaka sayıları ile Sağlık Bakanlığının açıkladığı vaka sayıları birbirinden farklı. Bu noktada Bakanlığın verileri gerçeği yansıtıyor mu?

                Maalesef  verilen sayılar gerçeği yansıtmaktan çok uzak. Aslında aşikar olan bu durumu  bakanlığın kendisi de; ‘Açıklananlar hasta sayısı, vaka sayısı değil’  gibi dünyanın başka bir yerinde rastlayamayacağımız bir açıklama ile kabul etmiş oldu. Bakanlık asemptomatik evde tedavi alan hasta sayısını açıklamadığını iddia etti. Dünyanın her yerinde ‘vaka’ ve ‘hasta’ aynı şeydir. Bakanlık evde tedavi alanların asemptomatik yani semptom göstermeyen hastalar olduğunu belirtti. Yapılan çalışmalar göstermiştir ki Covid-19  enfeksiyonunda  asemptomatik enfeksiyon  sıklığı en yüksek serilerde bile tüm enfeksiyonların  % 50-60’ıdır. Bakanlığa göre ise  evde tedavi gören ve ‘hasta’ olmayan bu ‘semptomsuz’  ‘vaka’ sayıları tablolarda belirtilen hasta sayısının 10-15 katından fazla. Nereden bakarsak tutarsız yani. Tam doğru sayıya ulaşmak elimizdeki imkanlar ile mümkün değil ancak bizim filyasyon rakamlarından elde ettiğimiz veriler iyimser şekilde değerlendirildiğinde bile  Ankara’ da Kasım ortası itibari ile 4 bin üzerinde Türkiye’de ise 50 binin üzerinde hasta olduğunu gösteriyor.     

* Vaka sayısındaki artışa karşın alınan tedbirler virüsün yayılımını engellemede yeterli mi?

                Önlemler yetersiz ve  anlaşılması da oldukça güç. Kim ne zaman nasıl sokağa çıkacağını bilmiyor. Biz Ankara Tabip Odası  olarak kapanma öneriyoruz ancak kısa süreli olması gerekiyor ve bu kapanma sırasında halkın desteklenmesi gerekiyor. ‘Hayat eve sığar , evde kal’ sloganlarıyla haziran öncesi yaşanan sokağa çıkma yasakları da bize gösterdi ki hayatlar eve sığmıyor. Evin şartları başlı başına bir sağlık göstergesidir. O yüzden insanları evde kalmaya zorlarken ne şartlar altında kaldıklarını takip etmek ve şartları uygun hale getirmek devletin görevidir. 100 yılda bir görülen bir pandemi  durumunda dahi vatandaşlarını koruyamayan bir devlet anayasasında yazan sosyal devlet niteliğini yitirmiş demektir. Covid-19  ile mücadele de bağışıklık sisteminin önemi sürekli vurgulanıyor. Güçlü bir bağışıklık sistemi de iyi yeterli beslenmeyle,  sanitasyona uygun bir evde yaşamakla sağlanabilir. Bu dönem mecliste bütçe görüşmeleri var biliyorsunuz.  Bütçeden önemli bir payın salgınla mücadeleye ayrılması gerekiyor. Kapanma kararlarıyla birlikte tüm toplumda işsizlik ciddi oranda artıyor. Düşünün bir gecede ülkedeki tüm garsonları işsiz bırakıyorsunuz ve hiç bir önlem paketi açıklamıyorsunuz. Kadınlarda  işsizlik oranının daha da fazla artacağını biliyoruz. Bütçe konuşulurken tüm bunların gözetilerek kararlar alınması gerekiyor. 65 yaş üstüne sokağa çıkma ile ilgili kısıtlamalar getirilirken aynı evde yaşayan genç kesim çalışmaya devam etti. Bu nedenle salgın kontrolüne bir katkı sağlanmadığı gibi o yaş grubunda ölüm oranını da azaltmadı. Bu nedenle devletin böyle bir karar alırken toplumun tamamının temel ihtiyaçlarını karşılaması gereklidir. Avrupa’ da Almanya gibi sosyal devlet örneklerinde bunun çok güzel örneklerini görüyoruz.

* Hükümetin salgın politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

                Salgınla mücadele edilirken ekonomik kaygılar  halk sağlığının önüne  geçti. Pandeminin yükü halkın omuzlarına bindirildi. Salgınının hızının artmasının sebebi olarak düğünler , partiler halkın maske ve hijyen konusundaki ihmali gösterildi. Böyle bir katkı olsa bile sağlık bakanlığının açıkladığı gerçek dışı rakamlarla halkın rehavete itilmesinin katkısı görmezden gelindi. Sanki tüm toplum Covid-19'a düğünlerde yakalanıyor, sorumluluk almıyor gibi bir algı oluşturulmaya çalışılıyor. Oysa  salgın tüm ağırlığı ile devam ederken ekonomik kaygılar ile üretim alanlarında, fabrikalarda hiç bir kısıtlamaya gidilmiyor. Yurttaşlar toplu taşımada uygun olmayan koşullarda işe gidiyor. Fabrikalarda enfekte sağlık çalışanları temaslı olduğu arkadaşlarını bildirmemeleri için baskı altında kalıyor. Hatta enfekte olduğu halde izolasyonunu fabrikada tamamlaması ve çalışmaya devam etmesi isteniyor.  Turizm geliri beklentisi ile  yurt dışından giriş ve  çıkış sırasındaki aşırı esnek politikalar ve  umreden gelenlerin ülkenin dört bir yanına kontrolsüz gönderilmesi gibi pek çok ihmal salgında bizi bu güne getirdi.

*  Salgından en fazla etkilenen kesimlerin başında sağlıkçılar geliyor. Neredeyse her gün bir sağlıkçı koronavirüs nedeniyle yaşamını yitiriyor. Size gelen bilgiler ne yönde, hastanelerdeki durum nasıl?

                Sağlık çalışanları mart ayından beri ciddi iş yükü ve çalışma saati artışının yanında bir de ciddi stresle karşı karşıya. Hastalanma, hastalığı yakınlarına bulaştırma, ailelerle görüşememe ve sürekli değişen çalışma saatleri sağlık çalışanlarının tükenmesinin temel sebepleri. Stresin bağışıklığı ciddi şekilde  düşürdüğünü biliyoruz. Bu yetmezmiş gibi  bir de yetersiz koruyucu ekipman, sürekli artan ve karşılanması giderek zorlaşan sağlık hizmeti sunumu sağlık çalışanlarını tüketti.  Rakamlar ile bahsetmek çok acı ama önceden her hafta  bir kaç sağlık çalışanını kaybettiğimizi duyarken şimdi her gün bir iki bazı günler 4-5 meslektaşımızı yitirdiğimizi duyuyoruz. Yanımızda arkadaşlarımız enfekte olup hastanelerde yoğun bakımlarda yatıyor. Bizler Covid-19 meslek hastalığı bile kabul edilmemişken çalışmaya zorlanıyoruz.

* Kış ayının gelmesi ile birlikte tablo giderek ağırlaşıyor. Önümüzdeki aylar için nasıl bir risk söz konusu?

                Kapalı alanlarda kaldığımız süre arttıkça şüphesiz salgının yayılması da artacak. Kasım ayı itibari ile hem yatan hasta servislerinde hem de yoğun bakımlarda ciddi boş yatak sıkıntısı yaşanıyor. mart, nisan ayında yatırarak takip ettiğimiz pek çok hastayı şimdi evlerinde filyasyon ekipleri ve aile hekimlerinin telefondan takipleri  ile izliyoruz. Şimdiden pek çok hastanenin ameliyathanesi yoğun bakıma dönüştürüldü. Ankara’da yanlış kararlar ile kapatılan Numune EAH, Zekahi Tahir Burak hastanesi gibi hastanelerin  halen yıkılmamış olması bir şans yarattı ve buralara yatan hasta ve yoğun bakım yatakları hizmet vermeye başladı. Ancak salgın bu hızıyla devam ederse hem sağlık çalışanlarının sayısı hem de hastane kapasiteleri bu yükü daha fazla kaldıramayacak. Zaten hali hazırda pek çok kronik hasta ve kanser hastası tedavide ve tanıda gecikme yaşıyor. Halka hizmet verilebilecek ,  Covid  taramaları ile kontrol altına alınmış temiz hastaneler oluşturulmadıkça hem Covid  hem diğer hastalıklardan daha fazla insanımızı kaybedeceğiz.

* Hastanelerin doluluk oranına dair son veri mevcut mu? Öte yandan ağırlaşan tablo karşısında birçok hekimin ya emekliliğini istediğini, ya da istifa yoluna gittiği kamuoyuna yansıyor. Bu durum nelere yol açacak?

                Sağlık bakanlığı verileri şeffaf şekilde açıklamadığı için böyle bir veriyi tam olarak sunmak mümkün değil. Ancak yoğun bakımlarda ve servislerde çalışan arkadaşlarımızdan öğrendiğimiz kadarı ile tam kapasite çalışıldığını biliyoruz. Hastaların ancak bir hasta taburcu olduğunda ya da kaybedildiğinde yatak bulabildiğini görüyoruz. Bu dönemde pek çok meslektaşımız emekli oldu, istifa edenler oldu. Son dönemde sağlık bakanlığı yıllık izinleri ve istifaları yayınladığı bir genelge ile anayasaya aykırı bir şekilde yasakladı. Bu da aslında ne halde olduğumuzu gösteren bir gelişmeydi. Çıkış yolu için bir an evvel salgının kontrol altına alınması gerekli. Atama bekleyen sağlık çalışanları bir an evvel atanmalı. Anayasa mahkemesinin iptaline karşın  halen güvenlik soruşturması ile bekletilen ve KHK ‘ lar ile eğitim ve çalışma hakkı gasp edilen sağlık çalışanlarının atamaları yapılmalı. Aksi halde sağlık çalışanlarının tükenmesinin önüne geçilemeyecek. Sağlık çalışanlarının sağlığı korunmadan toplum sağlığı korunamaz.